BOŞANMA DAVALARI

BOŞANMA DAVALARI

Boşanma davası; evlilik birliği içerisinde bulunan taraflardan birinin ya da karşılıklı her ikisinin, evlilik birliğini sona erdirme iradesiyle açmış olduğu davalardır. Boşanma sebepleri, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 161-165. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanuna göre boşanma sebepleri şunlardır;

1.Zina (madde 161)

2.Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (madde 162)

3.Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (madde 163)

4.Terk (madde 164)

5.Akıl hastalığı (madde 165)

6.Evlilik birliğinin sarsılması (madde 166)

Medeni Kanun’a göre işbu sebepler ile eşlerden biri diğerine karşı boşanma davası açabilir. Açılan boşanma davaları çekişmeli olabileceği gibi anlaşmalı da olabilir. Son günlerde anlaşmalı boşanmaların sayısında ciddi bir artış söz konusudur.

2.BOŞANMA SEBEPLERİ NELERDİR?

Taraflardan biri zina sebebiyle boşanma davası açmak istiyorsa bunu zinayı öğrenmesinden itibaren 6 ay içerisinde ve her halde sebebin meydana gelmesinden itibaren 1 yıl içerisinde yapmalıdır; aksi halde bu sebeple boşanma davası açma hakkı düşecektir. Aynı şekilde eş, zina yapan diğer eşi affetmiş ise zina sebebine dayanarak dava açma hakkını kullanamayacaktır.

Boşanma sebeplerinden olan hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebine dayanan boşanma davaları içinde zina sebebine ilişkin benzer hükümler bulunmaktadır. Dava açmaya hakkı olan eş, boşanma sebebini öğrenmesinden itibaren 6 ay içerisinde ve her halde sebebin meydana gelmesinden itibaren 5 yıl içerisinde dava açma hakkına sahiptir, aksi halde dava hakkı düşecektir. Haklı olan eş, diğer eşi affederse dava açma hakkını kullanamayacaktır.

Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan hükümleri yerine getirmemek amacıyla ya da haklı bir sebep göstermeksizin diğer eşi terk eder ve ortak konutu terk eder ve dönmez, bu ayrılık en az 6 ay sürmüş ise ve hâkim ya da noter tarafından terk eden eşe gönderilen ihtarname cevapsız kalmış ise terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Terk sebebiyle açılacak olan boşanma davasından önce, davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakimin yapacağı ihtar ile terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarı yapılır. Bu ihtar ilan yoluyla da yapılabilir. ihtarın yapılabilmesi için; boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayının bitmesi gerekir ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe ter sebebine dayalı boşanma dava açılamaz.

Eşlerden birinin resmi bir kurumdan alınmış olan rapor ile onaylanmış bir akıl hastalığı mevcutsa ve bu sebepten dolayı ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelmiş ise, hastalığın geçme ihtimalinin de olmaması kaydıyla bu eş boşanma davası açabilir.

Eşler için ortak hayat çekilmez hale gelmiş ise, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle eşlerden her birinin boşanma davası hakkı vardır. Davacı taraf evliliğin çekilmez hale gelmesinde daha kusurlu ise, davalı tarafın boşanmaya ya da davacı tarafın diğer taleplerine itiraz etme hakkı vardır. Bu durumda itiraz kötü niyetli yapılmışsa ve evlilik birliğinin devamının taraflar ve müşterek çocuklar için yararlı olmadığı açıksa itiraz dikkate alınmadan boşanmaya karar verilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanun’unda çekişmeli ve anlaşmalı boşanma ayrımı açıkça belirtilmemiştir. Ancak Kanunun 161-166 maddeleri arasındaki hükümler uyarınca iki çeşit boşanma tür meydana gelmektedir.

3.ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI NEDİR?

Tarafların, boşanma ve/veya boşanmanın şartları hususunda anlaşmaya varamadığı durumlarda açılan boşanma davasıdır. Çekişmeli boşanma davası, eşlerden birinin açmış olduğu dava için diğer eşin boşanmaya veya boşanmanın hukuki sonuçlarına (velayet, nafaka, tazminat vb.) itiraz etmesi sonucu meydana gelir.

Çekişmeli boşanma davaları yukarıda belirtilen sebeplerden yalnızca biri için açılabileceği gibi, birden fazla sebep de gerekçe olarak gösterilebilir. Günümüzde özellikle zina ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebepleri en çok görülen boşanma sebeplerdir. Çekişmeli boşanma davaları tabiatları gereği tarafları ve hatta müşterek çocukları yıpratan, ayrıca oldukça uzun süren davalardır.

4.ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI NEDİR?

Taraflar boşanma ve ferileri hakkında anlaşmaya varmış ve serbest iradeleri ile evlilik birliğini bitirmeye karar vermişler ise, taraflardan biri tarafından anlaşmalı boşanma davası açılır. Anlaşmalı boşanma davası açılırken yapılacak olan boşanma protokolü ile, tarafların velayet, mal rejimi, nafaka, tazminat, ortak konut gibi her türlü konuda anlaşmaya varmaları ve bu protokolü imzalamaları gerekmektedir. İşbu protokol boşanma davası ile birlikte mahkemeye sunulur, ancak TMK 166. Madde uyarınca hâkim tarafları bizzat dinlemeden ve boşanma iradelerinin serbest olduğuna kanaat getirmeden boşanmaya karar vermez.

Taraflar arasında açılan anlaşmalı boşanma davaları çekişmeliye dönüşebileceği gibi, çekişmeli boşanma davaları da anlaşmalıya dönüşebilir. Burada tamamen tarafların iradeleri ve anlaşabilmeleri belirleyicidir. Örneğin çekişmeli boşanma davası sırasında tarafların anlaşması halinde, davanın her aşamasında dosyaya bir anlaşmalı boşanma protokolü sunularak dava, anlaşmalı boşanma davasına dönüştürülebilir.

5.BOŞANMA DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME NERESİDİR?

Boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemeleri ya da Aile Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemeleridir.

Yetkili mahkeme, boşanma davasını açan tarafın ya da davalı tarafın yerleşim yeri veya boşanma davası açılmadan 6 ay önce birlikte ikamet ettikleri yer mahkemesidir.

Çekişmeli Boşanma Davası ve Sebepleri Yargıtay Kararları


Dilekçeler Aşamasında Tanık Deliline Dayanılmamasının Boşanma Davasındaki Sonuçları

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/1-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her biri vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi, ayrıca Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 121 ve 129/2 hükmü uyarınca hem dava dilekçesinde hem de cevap dilekçesinde gösterilen ve tarafların elinde bulunan belgelerin dilekçeye eklenerek mahkemeye sunulması, başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur. Davalı erkek davaya cevap dilekçesinde tanık delile dayanmamıştır. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması davalı erkeğin cevap dilekçesi vermesi ile sona ermiş, davalı erkek bu aşamadan sonra sunduğu dilekçesi ile tanıklarının ismini bildirmiştir. Bu sebeple davalı erkeğin süresinde bildirmediği tanıklarının beyanları kusur belirlemesinde dikkate alınamaz (HGK 20/04/2016 tarih, 2014/2-695 E. ve 2016/522 K. Sayılı kararı). Bu durumda mahkemece, davalı yanca usulüne uygun şekilde süresinde ileri sürülmeyen tanık beyanları esas alınarak davacı kadına kusur yüklenilmesi doğru olmamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının kusursuz olduğu, fakat eşine küçük düşürücü sözler söyleyen ve birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı erkeğin tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Erkeğin gerçekleşen kusurlu davranışları aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı niteliğini taşımaktadır. Kadın yararına TMK m.174/1-2 koşulları oluşmuştur. O halde tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı ve hakkaniyet ilkesi gözetilerek davacı kadın kararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru bulunmamış ve bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – K. 2018/1187).

Özel ve Genel Boşanma Sebeplerine Dayalı Çekişmeli Boşanma Davası

Davalı-karşı davacı kadın dava dilekçesinde zina, pek kötü muamele, onur kırıcı davranış ve evlilik birliğinin sarsılması sebeplerine dayalı olarak boşanma davası açmış, mahkemece davalı-karşı davacı kadının davası tarafların evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiştir. Davalı-karşı davacı kadının dava dilekçesinde yer alan zina, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış nedenine dayalı talepleri hakkında karar gerekçesinde bir açıklama yapılmadığı gibi, bu hususta olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamıştır. Davalı-karşı davacının açıklanan özel boşanma sebeplerine dayalı talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz karar verilmemesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2.HD – Karar: 2016/255).

Boşanma Davasında Akrabaların Tanıklığı Geçerli midir?

Aile mahkemesi tarafından “Davacı-karşı davalı tanıklarından birinin oğlu, diğerinin işçisi olduğu ve tarafsız beyanda bulunacakları konusunda kanaat oluşmadığı” gerekçesiyle davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının reddine karar verilmiştir.

Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır (HMK m.255). Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanı değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.

O halde, davalı-karşı davacı kadının, eşinin önceki evliliğinden olan çocuğu Emre’nin ortak evden gönderilmesini istediği ve aile konutunun tapusunun kendi üzerine devredilmemesi sebebiyle tartışma çıkardığı konusunda beyanda bulunan tanıklar ’nin tanıklığına değer verilerek, davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına uygun olmayan gerekçe ile erkeğin boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi – Karar : 2017/3455).

Tam Kusurlu Eşin Boşanma Davası Reddedilir

Boşanma davasında toplanan delillerden davacı kocanın eşine sürekli şiddet uyguladığı, hakaret ettiği, eşinin ihtiyaçlarını gidermediği, boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusurlu olduğu; davalı kadının ise kusurlu bir davranışının varlığının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanununun 166 ncı maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı iradeyle sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanma kararı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166 ncı maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır.(TMK.md.166/2).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır (Yargıtay HGK – Karar:2015/1655).

Anlaşmalı Boşanmanın Çekişmeli Boşanma Davasına Dönüşmesi

Dava Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi uyarınca açılan boşanma davasıdır. Her ne kadar dava çekişmeli boşanma davası olarak açılmış ise de taraflar mahkemenin 19.02.2020 tarihli duruşmasında her konuda anlaştıklarını belirtmişlerdir. Mahkemece tarafların evlendikleri tarihten davanın açıldığı tarihe kadar bir yıllık sürenin geçtiği, tarafların karşılıklı olarak boşanmayı kabul ettiği, boşanmanın tali ve mali sonuçları hakkında anlaştıkları mahkemece de uygun görüldüğünden Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi gereğince tarafların boşanmalarına dair yaptıkları anlaşmaya uygun olarak dava kabul edilmiştir. Davalı kadın erkeğin anlaşmaya uymadığını, verdiği sözleri yerine getirmediğini belirterek hükmü temyiz etmiştir. Bu halde anlaşmalı boşanma davasının “çekişmeli boşanma” (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekir.

Mahkemece dosya kapsamında toplanan tüm deliller değerlendirilerek davanın kaldığı yerden çekişmeli boşanma davası olarak devam etmesine ve gerçekleşecek sonucu uyarınca karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/3778 E. , 2020/4270 K.).

Eşin Telefonuna Casus Program Yükleyerek Elde Edilen Ses Kayıtları

Boşanma davasında eşinin telefonuna CASUS PROGRAM YÜKLEYEREK ele geçirilen ses kayıtları delil olarak kullanılabilir mi?

Davacı-karşı davalı erkeğin EŞİNİN TELEFONUNA CASUS PROGRAM YÜKLEYEREK ele geçirdiği ses kayıtları HUKUKA AYKIRI DELİL NİTELİĞİNDE OLUP kusur belirlemesinde dikkate alınamaz (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi – Karar: 2017/6688)

Boşanma Davasında İspat ve Dilekçede Tanık Deliline Dayanılmaması

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119.maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar tek tek sayılmıştır. 119.maddenin (1.) fıkrasının e bendinde “davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin”, f bendinde ise, “iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin” belirtilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Taraflar dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırılmalıdırlar. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispati için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur (HMK m.194). Somut olayda davacı erkek dava dilekçesinde iddialarını ispata yarayacak hiçbir delil bildirmediği gibi, tanık deliline de dayanmamıştır. Davacı erkek cevaba cevap da vermemiştir. Davacı erkeğin tanıklarının beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulamaz. Açıklanan sebeplerle davacı erkeğin boşanma davasının reddi gerekirken kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2017/5153).

Davalı-karşı davacı erkek davaya cevap ve karşı dava dilekçesinde herhangi bir delile dayanmamıştır. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması davacı-karşı davalı kadının karşı davaya cevap vermemesi ile sona ermiş, davalı-karşı davacı erkek bu aşamadan sonra sunduğu 23.01.2015 tarihli dilekçesi ile tanıklarının ismini bildirmiştir. Bu sebeple davalı-karşı davacı erkeğin süresinde bildirmediği tanıklarının beyanları kusur belirlemesinde dikkate alınamaz (HGK 20/04/2016 tarih 2014/2-695 E. ve 2016/522 K. sayılı kararı). Bu durumda mahkemece, davacı yanca usulüne uygun şekilde süresinde ileri sürülmeyen delilleri ve tanık beyanları esas alınarak davalı kadına kusur yüklenilmesi ile davalı-karşı davacının davasının kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında, yukarıda açıklanan sebeple davacı-karşı davalı tarafa yüklenecek kusurlu bir davranış ispatlanamadığı halde, kadın da kusurlu kabul olunarak davalı-karşı davacı erkeğin boşanma davasının kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ne var ki; kadının davasında verilen boşanma hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmekle erkeğin boşanma davası konusuz kalmıştır. Bu sebeple mahkemece, erkeğin davası yönünden dava konusuz kaldığından “Karar verilmesine yer olmadığına” dair hüküm kurmak ve davadaki haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı-karşı davalı kadının kusuru kanıtlanamamış olup, birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı-karşı davacı erkek tamamen kusurludur. Boşanma sonucu davacı-karşı davalı kadın, en azından diğer eşin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 52 ) dikkate alınarak davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat takdiri gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak bu isteğin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar :2017/4579).

Terk İhtarının Boşanma Davasında Sonuçları

Toplanan delillerden davacı erkeğin, eşine 27/01/2014 tarihinde terk ihtarı ( TMK m.164) tebliğ ettirdiği anlaşılmaktadır. Bir eş, terk ihtarı çekmekle eşinin ihtar istek tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiş, en azından hoşgörüyle karşılamış olur. Affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar da Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesine dayalı boşanma davası için; boşanma sebebi olarak kabul edilemez.

Davacı erkek eşinin ihtar tarihinden önceki kusurlu davranışlarını affetmiştir. İhtar istek tarihinden sonra davalı kadına yüklenebilecek başkaca yeni bir vakıanın varlığı da kanıtlanamadığına göre, boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabül edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/11).

Ortak Konutu Terk ve Hakaret Nedeniyle Boşanma Kararı

Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m.174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davacı-karşı davalı kadının eşine hakaret ettiği, davalı-karşı davacı erkeğin ise eşine hakaret ettiği, sürekli ve düzenli bir işinin bulunmadığı, evin ihtiyaçları ile ilgilenmediği ve ortak konutu terkettiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davalı kadına kusur olarak yüklenen “eşini ortak konuttan kovduğu” vakıasına ilişkin beyanda bulunan tanığın görgüye dayalı bilgisi bulunmamakta olup, taraflardan ve üçüncü kişilerden aktarılan olaylar sabit kabul edilemez ve kusur belirlemesinde hükme esas alınamaz. Gerçekleşen bu olaylara göre, davalı-karşı davacı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Boşanmaya sebep olan olaylar davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK. m. 50 ve 52 ) dikkate alınarak, davacı-karşı davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdiri gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak bu isteklerin reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD – Karar:2017/4192).

Terk Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davası Açmanın Şartları

Mahkemece “terk ihtarında davacı-karşı davalı kadının eve dönmesi halinde eve girebilmesi için gerekli olan anahtarı nerede bulabileceğine ilişkin hüküm bulunmaması sebebiyle şekil şartlarına uymayan terk nedeniyle boşanma davasının reddine” , tarafların karşılıklı olarak hakaret ettikleri gerekçesiyle kadının boşanma davasının kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine göre boşanmalarına karar verilmiştir.

Toplanan delillerden; davacı-karşı davalı kadının 17.03.2014 tarihinde ortak konuttan ayrıldığı, davalı-karşı davacı erkeğin 29.09.2014 tarihinde terk ihtarı talebinde bulunduğu, ihtar kendisine tebliğ edilen davacı-karşı davalı kadının 19.02.2015 tarihinde ihtara cevap verdiği, terk sebebine dayalı davanın 23.06.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Terk sebebine dayanan boşanma davasının reddedilebilmesi için usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen ihtar edilen eşin haklı bir sebeple aile birliğine dönmediğinin gerçekleşmesi gerekir. Mahkemece, terk ihtarında ortak konutun anahtarının yerinin belirtilmemesi sebebiyle davalı-karşı davacı erkeğin davasının reddine karar verilmiş ise de, davacı- karşı davalı kadın terk ihtarına verdiği cevapta evin anahtarının kendisinde bulunmadığını ya da ortak konuta döndüğünü ancak eve giremediğini iddia etmemiştir.

Davacı-karşı davalı kadın ihtara rağmen dönmemekte haklı olduğunu ispatlayamamıştır. Erkeğin ihtar isteğinin samimi olmadığını gösteren bir delil de bulunmamaktadır. O halde, Türk Medeni Kanununun 164. maddesinde yer alan boşanma sebebinin gerçekleştiği gözetilerek erkeğin boşanma davasının kabulü gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/761).

Terk İhtarına Rağmen Eve Dönmeyen Kadın Aleyhine Boşanma Kararı Verilmelidir

Terk sebebine dayanan boşanma davasının reddedilebilmesi için, terkte haklı olmak yetmez. Usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen ortak konuta ve aile birliğine haklı bir sebeple dönmemenin gerçekleşmiş olması gerekir. Davacı erkek, 16.03.2012 günü mahkemeye başvurarak eşinin eve dönmesi için ihtar edilmesini (TMK.md.164) istemiş, istek doğrultusunda verilen ihtar kararı 17.04.2012 tarihinde kadına tebliğ edilmiştir. Kadın eşe gönderilen terk ihtarı, Türk Medeni Kanunun 164. maddesi ile 27.03.1957 tarihli 10/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına uygun ve geçerlidir.

Davalı kadın terke zorlandığını ve haklı sebeple ortak konuta dönmediğini ispatlayamamış, ihtara uymamakta haklı olduğuna dair bir delil getirmemiştir. Bu sebeple erkek eş tarafından açılan terk sebebine dayanan boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2015/4408).

Boşanma Davasında Yoksulluk Nafakası Bağlanması

Mahkemece davalı-karşı davacı kadının erkeğin ailesine saygısız davranışlar sergileyerek kusurlu olduğu, kadın tarafından ise erkeğin kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı belirtilerek erkeğin boşanma davasının kabulüne, kadının karşı boşanma davasını takipsiz bıraktığı da dikkate alınarak kadının davasının da açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Bu durumda boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda davalı-karşı davacı kadın tamamen kusurludur.

Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK m. 175), Mahkemece, davalı-karşı davacı kadının boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu bulunduğu ve davacı-karşı davalı erkeğe bir kusur yüklenmediği dikkate alındığında, davalı-davacının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu haliyle kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD – Karar:2017/3725).

Boşanma Kararı Verilebilmesi İçin Eşlerin Kusur Şarttır

Davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranış tespit edilememiştir.

Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir (Yargıtay 2.HD – Karar: 2017/4033).

Kendi Kusuruna Dayanılarak Boşanma Kararı Talep Edilemez

Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Mahkemece; “taraflar arasında huzursuzluklar yaşandığı, özellikle davacının yurtdışındayken eşi ve çocuklarını arayıp sormayarak ilgisiz davranması, para yardımında bulunmaması, tekrar yurtdışına gitmek için davalıdan boşanmak istemesi ve bunu kabul etmeyen davalının evden kovulması şeklinde gerçekleşen olguların sabit görüldüğü ve tüm bu hususlar gereği davacının ağır kusurlu olduğu” kabul edilmiş ancak evlilik birliğinin devamında eş ve çocuklar için yarar kalmadığından tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine göre boşanmaya karar vermek için davalının az da olsa kusurlu bulunması zorunludur. Oysa mahkemece davalı-davacı kadına herhangi bir kusur yüklemesi yapılmamıştır. Davacı-davalı erkek tam kusurludur. Bir kimse sırf kendi kusuruna dayanarak boşanma hükmü elde edemez. Bu itibarla davacı-davalı erkeğin açmış olduğu boşanma davasının reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır (Yargıtay 2. HD – Karar:2017/4104).

Kusura Dayalı Boşanma Kararı, Maddi Tazminat ve Yoksulluk Nafakası

1-Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; davacı erkeğin kusurlu hareketleri olarak alkol aldığı, kumar oynadığı, eşini aldattığı, eşine karşı fiziksel şiddet uyguladığı gösterilmiş, davacı erkek tarafından temyiz talebinde bulunulmadığından bu kusurlu davranışlar davacı erkek aleyhine kesinleşmiştir. Toplanan delillerden, mahkemeninde kabulünde olduğu üzere davalı kadının haksız tahrik altında bıçakla yaralamak suretiyle eşine fiziki şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu hale göre boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadına oranla davacı erkeğin daha ziyade kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Hal böyleyken, tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru değilse de, boşanma kararı sonuç itibariyle doğru olup, kararın kusura ilişkin gerekçesi düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiş (HUMK m. 438/son), davalı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 52) dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı kadın ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4, TBK m. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

3-Boşanma sebebiyle yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için, nafaka talep eden eşin kusurunun daha ağır olmaması ve boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir (TMK m. 175). Mahkemece davalı kadının kendisini geçindirecek nitelikte geliri olduğundan bahisle yoksulluk nafakası talebinin reddine karar verilmiş ise de; dosya da bulunan sosyal ekonomik durum araştırmasına göre kadının çalıştığı 1.300 TL geliri olduğu tespit edildiği, dosya içerisinde mevcut 27.02.2014 tarihli SGK kaydında ise işe giriş tarihinin 19.03.2013, çıkış tarihinin 15.01.2014 olduğu ve kısa süreli bir çalışma olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece yeniden araştırma yapılarak kadının çalışıp çalışmadığı, gelirinin sürekli ve düzenli olup olmadığı, boşanma halinde kadını yoksulluktan kurtaracak nitelikte olup olmadığı tespit edilerek çelişkinin giderilmesi ile sonucuna göre hüküm tesisi gerekirken, bu hususta eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk dairesi – Karar:2016/14021).

Karşı Boşanma Davasının Süresinde Açılmaması

Mahkemece davalı-karşı davacı erkeğin, karşı boşanma davasının cevap süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmiştir. Kural olarak, “karşı dava”, esas davaya cevap süresi içinde açılmalıdır (HMK m. 133/1). Cevap süresi içinde açılmayan karşı davanın ayrılmasına karar verilir (HMK m.133). Ancak, boşanma davalarında; tarafların kusurlarının belirlenmesi, boşanmanın fer’i (eki) niteliğindeki, maddi ve manevi tazminat (TMK m.174/1-2), yoksulluk nafakası (TMK m. 175), velayet gibi taleplerin sağlıklı olarak değerlendirilip isabetli karar verilebilmesi, bir kısım taleplerin de incelenmez hale gelmemesi için; kural olarak, boşanma konusunda birden çok dava varsa, bunların birlikte görülmesi; hem adaletli bir karar için, hem de usul ekonomisi bakımından gereklidir. Süresinde açılmayan karşı boşanma davasının ayrılmasına karar verilse bile, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 166/1. maddesi uyarınca tekrar birleştirilmesine karar verilmesi gerekeceğinden, davanın ayrılmasında da “usul ekonomisi” ilkesi gereğince, bir yarar bulunmamaktadır. Bu nedenlerle, süresinde açılmamış olsa bile, karşı boşanma davasının esasına girilerek bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece, bu husus gözetilmeyip, karşı davanın süresinde olmadığından bahisle reddine karar verilmesi bozmayı gerekmiştir (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi – Karar:2017/3638).

Boşanma Davası Neticesinde Ayrılık Kararı Verme Şartları

Dava, münhasıran Türk Medeni Kanununun uyarınca ayrılığa karar verilmesine ilişkindir. Davacı, ayrılık kararına esas boşanma sebebi olarak, Türk Medeni Kanununun “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebine dayanmıştır. Mahkemece, talep kabul edilerek ayrılığa karar verilmiştir. Ayrılığa karar verebilmek için, boşanma sebebinin ispatlanmış olması gerekir. Boşanma sebebi gerçekleşmemiş ise, ayrılık talebinin de reddine karar verilmelidir. Toplanan delillerden; tanık anlatımlarında geçen kocanın eşine şiddet olayından sonra, evliliğin uzun süre devam ettirilerek tarafların birlikte yaşamayı sürdürdükleri, böylece bu olayların davacı tarafından affedildiği, en azından hoşgörüyle karşılanmış sayılması gerektiği; sonraki olaylara ilişkin tanık beyanlarının ise somut görgüye ve bilgiye dayanmadığı, anlatılanların duyuma ve davacının kendilerine söylediğinin aktarılmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylara dayalı olarak boşanma veya ayrılık kararı verilemeyeceği gibi; duyuma dayalı veya taraf sözlerinin aktarılması niteliğindeki beyanlara dayalı olan olaylar da sabit kabul edilemez. O halde; en azından Türk Medeni Kanununun boşanma koşulları bile gerçekleşmiş olmadığından; ayrılık talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yeterli olmayan gerekçeyle ayrılığa karar verilmesi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2013/3849).

Zina (Aldatma) ve Şiddet Nedeniyle Boşanma Davasında Kusurluluk

Mahkemece davacı-karşı davalı kadın ağır kusurlu kabul edilerek dava ve birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına kararı verilmiş ise de, yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının zina eylemine karşılık, davalı-karşı davacı erkeğin de eşine sürekli şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Eşit kusurlu eş lehine tazminata hükmedilemez. Hal böyle iken davacı-karşı davalı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur tespitine bağlı olarak davalı-karşı davacı erkek yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD – Karar : 2017/4021).

Genel Çekişmeli Boşanma Davasında Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Kararı

Davacı-karşı davalı erkek, davalı-karşı davacı kadın aleyhine evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuki sebebine dayalı boşanma davası açmış, davalı-karşı davacı kadında davacı-karşı davalı erkek aleyhine evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuki sebebine dayalı karşı boşanma davası açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda kadının davasının reddine, davacı-karşı davalı erkeğin boşanma davasının kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen zina (aldatma) hukuksal sebebine dayalı olarak boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı erkeğin zina hukuki sebebine dayalı davası olmadığı gibi bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah da bulunmamaktadır. Bu durumda, davacı-karşı davalının davası evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1-2) hukuki sebebine dayalı olduğuna göre, delillerin bu çerçevede değerlendirilerek, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi gereğince kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir (HMK m.26). (Yargıtay 2. HD – Karar : 2017/3791).

Zina (Aldatma) Fiilinin Affedilmesi ve Boşanma Davasına Etkisi

Mahkemece, kadın tarafından açılan “zina (TMK.md.161) sebebine dayanan boşanma davası, “davalının zina yaptığı sabit ise de, davacının eşini affettiği, aftan sonra zinanın devam ettiğinin ispatlanamadığı” gerekçesiyle reddedilmiştir. Davalının bir başka kadınla ilişkisinin olduğu, bu kadından 24.07.2010 tarihinde bir çocuğunun bulunduğu, çocuğun annesi tarafından davalı aleyhine 28.02.2011 tarihinde babalık davası açıldığı, davalının babalığına hükmedildiği, kararın 23.10.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacı-davalı kadının eşinin bir başka kadınla ilişkisini öğrenmesinden sonra tarafların barıştıkları ve 2010 yılı Eylül ayında birlikte hacca gittikleri doğrudur. Eldeki boşanma davası 05.10.2011 tarihinde açılmıştır. Davalı aleyhine açılan babalık davasında 13.02.2012 tarihli oturumda dinlenen tanık beyanından ve dosyaya sunulan mesaj dökümlerinden davalının aynı kadınla ilişkisinin tarafların barışmalarından sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır. Af, öncesindeki zina eylemine dayalı olarak dava hakkını ortadan kaldırır (TMK.md.161/son) ise de, sonrasındaki zina eylemine dayalı dava hakkı üzerinde etkili değildir. Davacının affından sonra da davalının aynı kadınla ilişkisinin devam ettiği gerçekleştiğine göre, kadının boşanma davasının kabulü ile tarafların zina (aldatma) (TMK.md.161) sebebiyle boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile isteğin reddi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2.HD-Karar : 2014/15758).

Zina (Aldatma) Nedeniyle Boşanma Davası Açma Süresi Ne Kadar?

Dava, münhasıran Türk Medeni Kanununun 161. maddesine dayanan zina (aldatma) hukuki sebebine dayalı boşanma talebidir. Buna göre, dava hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina (aldatma) eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer (TMK.md.161/2). Davacı kocanın, eşinin bir başka erkekle zina ettiğini Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/304 esas, 2010/134 karar sayılı dosyasının 15.09.2009 tarihli duruşmasında öğrendiği, zina (aldatma) nedeniyle boşanma davasını 01.04.2010 tarihinde açtığı, bu durumda davanın yasada öngörülen altı aylık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında boşanma davasına münhasıran zina (aldatma) sebebine (TMK.m.161) dayalı olarak açıldığı konusunda bir çekişme de bulunmamaktadır. Durum böyleyken, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerekirken, yazılı olduğu şekilde boşanma kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. HD – Karar : 2014/20613).

Zina (Aldatma) Özel Bir Boşanma Sebebidir

Davacı-karşı davalı erkek “aynı” boşanma davasında birden çok hukuki sebebe dayanarak öncelikle Türk Medeni Kanunu m.161 (zina nedenli) olmadığı takdirde, Türk Medeni Kanunu m.162, Türk Medeni Kanunu m.163’de gösterilen suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme hukuki sebepleriyle boşanma isteminde bulunmuştur. Davacı-karşı davalı erkeğin genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı bir talebi bulunmamaktadır. Münhasıran özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasında genel boşanma sebebine (TMK m.166/1) dayalı olarak karar verilmesi mümkün değildir. Zira, hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır (HMK m.26/1). Mahkemece deliller (bu nedene dayalı boşanma talebi bulunmadığı halde) Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi çerçevesinde değerlendirilmiş, Türk Medeni Kanununun 161. maddede yer alan sebep yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Erkeğin boşanma davası öncelikle zina (aldatma) nedenine dayalı olduğundan toplanan delillerin özel boşanma sebebi olan zina çerçevesinde değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, bu hususun nazara alınmaması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2.HD – Karar : 2017/2179).

Ziynet Eşyalarının İadesi Davasında İspat

Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay İçtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Somut olayda; davacı, evlilik sonrası 8 adet bileziğin davalı A.’nın babası olan diğer davalı K. tarafından aynen iade edilmek şartıyla alındığını iddia etmiş; ancak bu hususu ispatlayamamıştır. Zira bu hususa ilişkin dinlenen davacı tanıkların beyanları duyuma dayalı olup, sözkonusu tanıkların 8 adet bileziğin davalı K. tarafından iade edilmek üzere alındığına dair görgüye dayalı bilgileri bulunmamaktadır. Davalılar ile davalı tanık beyanları ise; davacı beyanlarında geçen 8 adet bileziğin davacının bilgisi dahilinde düğünde emaneten takılmak üzere kuyumcudan davalı K. tarafından alındığının düğün sonrası yine K. tarafından kuyumcuya götürülerek iade edildiğine ilişkindir. Bu durumda mahkemece; davalı K’ya açılan 8 adet bilezik yönünden davanın reddi gerekirken , yanılgılı değerlendirme ile, davalı K yönünden davanın kabulü isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 3.HD – Karar : 2017/10755).

Davalı-karşı davacı kadın, ziynet eşyasının davacı-karşı davalıda kaldığını ileri sürmüş, davacı-karşı davalı ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olan, bu çeşit eşyanın kadın üzerinde olması yada evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalının zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan, söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen nev’idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman mümkündür. Davacı-karşı davalı kadın dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır. Olayda kadın, dava konusu ziynet eşyasının, götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemediğini ispat edememiştir. Buna rağmen yukarıda yazılı ilkelerde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır (Yargıtay 2.Hukuk Dairesi – Karar : 2017/3455).

Güven Sarsıcı Davaranışlar ve Boşanmada Ağır Kusurlu Eş

Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına hükmedilmişse de yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, birlik görevlerini ihmal ettiği ve eşinin kilolu olduğunu söylerek onu aşağıladığı; davacı kadının ise eşine hakaret vc beddua ettiği anlaşılmaktadır.

Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkeğin, davacı kadına nazaran daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. O halde, mahkemece tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş ve bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2017/3599).

Boşanma Davasında İdrak Yaşındaki Çocuğun Velayeti

Ortak çocuklar Ensar 2005, Eyüp 2009 doğumlu olup idrak çağındadırlar. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12, Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddelerine göre, idrak çağında bulunan çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerinin alınması ve görüşlerine de gereken önemin verilmesi, gerekirse 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanununun 5. maddesi uyarınca uzman veya uzmanlardan rapor alınıp, deliller birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, velayet konusunda eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/11251).

Karar Düzeltme Aşamasında Anlaşmalı Boşanma Protokolü Düzenlenmesi

Kadının Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine dayanarak (şiddetli geçimsizlik, evlilik birliiğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası) açtığı boşanma davasında verilen tarafların boşanmalarına ve fer’ilerine ilişkin karar tarafların temyizi üzerine kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminatın çok olduğundan bahisle kısmen bozulmuş, davalı erkek karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Ancak karar düzeltme talebinin incelenmesinden önce 02.02.2017 tarihinde gönderilen dilekçe ve ekindeki belgelerden tarafların boşanma, boşananın mali sonuçları ile çocuğun durumu konusunda aralarında prtokol düzenledikleri anlaşılmış, bu protokol dikkate alınarak davalının karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemizin 12.04.2016 tarihli ilamının kaldırılmasına ve mahkeme kararının taraflar duruşmaya çağrılıp bizzat beyanları da alınmak suretiyle, sonucu uyarınca karar verilmek üzere bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar:2017/3256).

Anlaşmalı Boşanma Protokolü ile Açılan Boşanma Davası

Dava, Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesine dayalı anlaşmalı boşanmaya ilişkindir. Dosyaya sunulan anlaşmalı boşanma protokolü ve ek protokolde taraflar, mal paylaşımı ve ev eşyaları ile ilgili düzenlemeler yapmışlardır. Tarafların anlaşmalı olarak (TMK m. 166/3) boşanmaları halinde, tarafların anlaşmalarına ilişkin protokol ya da tarafların duruşmadaki karşılıklı anlaşmaya dair beyanları hükme aynen geçirilir. Somut olayda ise taraflar mahkemece dinlenmiş ancak, protokol ve ek protokol hükümleri konusunda anlaşıp anlaşmadıklarına ilişkin tarafların beyanları alınmadığı gibi anlaşmalı boşanma protokolü ve ek protokol hükme geçirilmemiş, bu protokol ve ek protokolün uygun bulunduğuna dair bir belirleme de hükümde yer almamıştır. O halde, mahkemece yapılacak iş, tarafların boşanma ve ek protokole ilişkin beyanlarını alarak protokole uygun infazda şüphe ve tereddüte yer vermeyecek şekilde ayrı ayrı hüküm vermekten ibarettir. Bu yön gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2016/5055).

Gizli Ses Kaydının Boşanma Davasında Delil Olur mu?

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı erkek tarafından hukuka aykırı şekilde elde edilen, kadının annesi ve kardeşi ile telefon görüşmelerine ilişkin ses kayıtlarının delil olarak kabul edilemeyeceğinin ve tarafların kusurları belirlenirken dikkate alınamayacığının tabi bulunmasına göre; davalının tüm, davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek, davacı kadının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davacı kadının birlik görevlerini yapmadığı, eşi ve ailesine ilgisiz davrandığı, eşine hakaret ettiği ve eşinin işyerine zarar verdiği, buna karşılık davalı erkeğin ise, eşine fiziksel şiddet uyguladığı, güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşine hakaret ettiği, eşinin sadakatinden şüphe ederek ortak konuta gizlice ses kayıt cihazı yerleştirdiği, eşini istemediğini ve boşanmak istediğini söylediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin, davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi koşulları kadın yararına oluşmuştur. Bu duruma göre davacı kadın yararına uygun miktarlarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle kadının tazminat isteklerinin reddi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. HD – Karar : 2016/2538

Çekişmeli Boşanma Davasının Islah Edilmesi ve Tanık Delili

Davacı, ıslah yoluyla, dayandığı vakıaları değiştirebilir veya davaya yeni vakıaları dahil edebilir. Evvelce göstermiş olsa bile, davaya kattığı bu yeni vakılara ilişkin delil de gösterebilir. Bu halde, ikinci tanık listesi verilemeyeceğine ilişkin yasağa (HMK. m. 240/2) dayanılarak, gösterilen bu tanıkların dinlenmesinden kaçınılamaz. Davacı, 7.1.2013 günü verdiği ıslah dilekçesiyle, yeni vakıalar ileri sürmüş ve bununla ilgili tanık da göstermiştir. Yapılan ıslah kanuna uygundur. O halde, davacının 7.1.2013 günü verdiği ıslah dilekçesinde gösterdiği tanıklar usulünce dinlenmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar verilmelidir. Bu yön nazara alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – K. 2015/6532).

Ziynet Eşyasının Bilirkişi İncelemesi ve Fotoğraf Delili ile İspatlanması

Davacı vekili, bilirkişi raporuna karşı itirazlarını içeren dilekçesinde nişan fotoğrafında görülen dizili İngiliz bileziğin bilirkişi raporunda belirtilmediğini, yine fotoğrafta ikiden fazla burma bilezik görünmesine rağmen bilirkişinin eksik gözlem yaparak eksik bilezik sayısı tespit ettiğini belirtmiştir. Dosyada bulunan fotoğraf incelendiğinde bilirkişi raporunda tespit edilen ziynetlerin, fotoğrafta görülen ziynetlerle uyumlu olmadığı görülmüştür. Mahkemece, davacı vekilinin rapora itirazları dikkate alınmadan dosya kapsamı ile uygun düşmeyen rapor doğrultusunda karar verilmesi doğru değildir.

Hal böyle olunca, mahkemece davacı vekilinin rapora itirazları da dikkate alınarak kuyumcu bir bilirkişiden dosya kapsamına uygun bir rapor alınıp sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken haklı itiraza uğrayan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi – Karar: 2017/119).

Güven Sarsıcı Davranışlarda Bulunan Kadına Şiddet Uygulayan Erkek Daha Az Kusurludur

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda güven sarsıcı davranışlarda bulunan kadın ile bu güven sarsıcı davranışı öğrendiğinde haksız tahrik altında eşine fiziksel şiddet uygulayan erkeğin aynı oranda kusurlu olup olmadıkları; bunun sonucunda davacı erkek yararına manevi tazminata hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi uyarınca; “Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” Buna göre davacı erkek lehine manevi tazminata hükmedilebilmesi için davalı kadının boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusurlu olması ve kadının bu ağır kusurlu davranışının erkeğin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması gerekir.

Somut olayda; davalı kadının facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde bulunan hesabında başka bir erkekle birlikte çekilmiş samimiyet içeren fotoğraflarını paylaşması, yine bu kişi ile aynı sosyal paylaşım sitesinde yazışmalar yapması, ayrıca aynı erkekle görüşmek için mevcut telefonundan ayrı olarak edindiği GSM hattı ile bu kişiye ait GSM hattı arasında yapılan görüşmelerin gecenin geç saatlerinde, sık ve uzun süreli olması gözetildiğinde, davalı kadının bu davranışlarının davacı erkeğin güvenini sarsacağı kuşkusuzdur.

Davalı kadının belirlenen güven sarsıcı davranışlarına konu sosyal medyada paylaşılan fotoğrafların ve özel olarak bulundurulan telefonun varlığının davacı erkek tarafından öğrenilmesi üzerine davacı erkeğin, duymuş olduğu hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında eşine “basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte” fiziksel şiddet uyguladığı, ceza mahkemesince bu sebeple mahkum edilen erkeğin cezasında haksız tahrik hükmü uygulanmak suretiyle indirime gidildiği dosyaya ekli ceza dosyası ve adli rapordan anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, hiçbir eylem şiddete gerekçe olmayacağı gibi, hukuk düzeni de şiddeti korumaz. Ne var ki, manevi tazminata hükmedilmesinde tarafların boşanmaya neden olaylardaki kusur durumları ile belirlenen bu kusurun kusuru daha az olan tarafın kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı dikkate alınır.

Bu itibarla Kurul çoğunluğu tarafından, davalı kadının yukarıda sayılan birden fazla güven sarsıcı davranışlarının, bunu öğrenen davacı erkekte şiddetli elem ve hiddet oluşturduğu, bu duygular içerisinde bulunan ve öncesinde de eşine karşı fiziksel şiddet uyguladığı kanıtlanamayan erkeğin sadece bu olay sebebiyle eşine basit nitelikte fiziksel şiddet uyguladığı, bu sebeple boşanmaya neden olaylarda her iki tarafın da kusuru olmakla birlikte davalı kadının, davacı erkeğe nazaran daha ağır kusurlu olduğu, davalı kadının belirlenen kusurlu davranışının davacı erkeğin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu ve bu sebeple davacı erkek yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, Özel Dairece boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit derecede kusurlu kabul edilmesinin yerinde görülmediği gerekçesi ile yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği kanaatine varılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından şiddete sıfır toleransın geçerli olduğu devlet ve hukuk düzeninde fiziksel şiddet uygulayan eşe manevi tazminat verilmesi sonucunu doğuracağı ve benzer davalarda fiziksel şiddet uygulayanların tazminat almalarını sağlayacağı gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, yukarıda açıklanan sebeplerle çoğunluk tarafından bu görüş benimsenmemiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu – Karar: 2016/157).

Özel Boşanma Sebepleri ve Cinsel Taciz Suçu İşlenmesi

Davalının, on iki yaşında bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu, suçu sabit görülerek bundan dolayı ceza aldığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Mahkemece, “… davalının bu suçu bir kere işlemiş olmasının tek başına boşanmaya neden olmayacağı vicdani kanaatine varıldığı, bu durumun evliliği diğer eş bakımından çekilmez hale getirdiğinin ispatlanması gerektiği, bu yolda delil getirilmediği…”, gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Dava Türk Medeni Kanununun yer alan “küçük düşürücü suç işleme” sebebine dayanılarak açılmıştır, işlenen suçun niteliğine göre davacının dava açması karşısında onunla birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyeceği açık ve tartışmasızdır. Boşanma sebebi gerçekleşmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2015/4947).

Özel Boşanma Sebepleri Varsa Genel Boşanma Nedenleriyle Hüküm Kurulamaz

Karşı boşanma davası, Türk Medeni Kanununun yer alan “zina”, “onur kırıcı davranış”, “haysiyetsiz hayat sürme” ve “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebeplerine dayanmaktadır. Zina (MK. m. 161), eşlerden birinin diğerinin hayatına kast etmesi veya pek kötü davranması ya da ağır derece onur kırıcı davranışta bulunulması (MK. m. 162) ve Türk Medeni Kanununun düzenlenen terk, yasal koşullar gerçekleştiğinde başkaca hiçbir şey aranmaksızın mutlak olarak boşanmayı sağladığı için özel boşanma sebepleridir. Bu olaylar özel boşanma sebebi kabul edilmekle, evlilik birliğini derin ve onarılamaz bir şekilde sarstığı yasa koyucu tarafından baştan karine olarak kabul edilmiştir. Bu karine dolayısıyladır ki, ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığı araştırılmamakta, olayların ispatlanması halinde (af veya dava hakkı düşmedikçe) boşanmaya karar verilmektedir. Bunlardan terk dışındaki yer alan ilk ikisi, aynı zamanda Türk Medeni Kanununun düzenlenen genel boşanma sebebini de oluşturur. Başka bir ifade ile zina, hayata kast, pek kötü davranma veya ağır derecede onur kırıcı davranışla karşılaşan eş, dilerse bu özel sebeplerden birine ya da bir kaçına, dilerse genel boşanma sebebine dayanarak boşanma davası açabileceği gibi, özel ve genel nitelikte sebeplerinden ikisine birlikte dayanak da boşanma talep edebilir. Bu son halde, kanundaki özel boşanma sebebi ispatlanmış ise, af veya dava hakkının düşmesi gibi bir durum da söz konusu değilse, özel sebebe dayanılarak boşanma kararı verilmek gerekir. Davacı-karşı davalı (koca)’nın; birden fazla kadınla cinsel ilişkide bulunduğu, bu kadınlarla yatlarda ve barlarda sık sık birlikte olduğu; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Mahkemece de bu hususlar sabit kabul edilmiştir. Gerçekleşen bu eylemler “zina” niteliğindedir. Öyleyse, karşı boşanma davasının, kocanın sübut bulan zinası sebebiyle (TMK. m. 161) kabulü gerekirken, karşı davada da, sadece Türk Medeni Kanununun gereğince boşanma kararı verilmesi doğru olmamıştır (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi – Karar: 2014/17457).

Davalı, mütekabil boşanma davası açmış, mütekabil boşanma davasında; zina, olmazsa hayata kast, bu da olmazsa pek kötü davranış, bunun da kabul edilmemesi halinde haysiyetsiz hayat sürme, bu da kabul edilmediği takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Zina, hayata kast, pek kötü muamele ve haysiyetsiz hayat sürme özel boşanma sebebi yanında genel boşanma ( m. 166/1) sebebi de oluşturur. Böyle bir durum karşısında kalan eş, dilerse bu özel sebeplerin yanında genel sebebe, dilerse birine veya birkaçına birlikte dayanarak boşanma talep edebilir. Hem özel hem de genel sebebe dayanılarak boşanma davası açılmış ise, doğuracakları hukuki sonuçlar farklı olacağından öncelikle özel boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığı belirlenmeli, özel sebep varsa, bu sebebe dayanılarak, özel boşanma sebeplerinin gerçekleşmemesi veya özel sebebe dayalı dava hakkının düşmüş olması halinde, deliller, genel boşanma sebebi çerçevesinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Toplanan delillerin öncelikle özel boşanma sebepleri bakımından değerlendirilip, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar: 2010/12941).

Boşanma Davası Sonucunda Yargılama Giderleri ve Faiz

Kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir (6100 sayılı HMK m.326/1). Yargılama giderlerine re’sen hükmedilir. (6100 sayılı HMK m.332/1). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir (HMK m.323). Davacı-davalı kadının asıl ve birleşen her iki davası da kabul edildiği halde kendisini vekille temsil ettiren davacı-karşı davalı kadın yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca iki maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken bir vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Boşanma kararıyla birlikte hüküm altına alınan boşanmanın fer’isi niteliğindeki maddi ve manevi tazminat, ancak boşanma hükmünün kesinleşmesiyle muaccel hale gelir. Muaccel hale gelmeden de tazminatlara faiz yürütülemez. Bu husus nazara alınmadan hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatlara “karar tarihinden itibaren” yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/14791).

Boşanma Davasında Avukatlık Ücreti Nasıl Belirlenir?

Yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir ( 6100 sayılı md. 326/1 ). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir ( md. 323/1-ğ ). Tarafların karşılıklı davalarının bulunması ve her iki tarafın davasının da kabul edilmesi durumunda dahi yargılama gideri ve vekalet ücretinin takas veya mahsubuna karar verilemez. Çünkü, dava sonunda, kararla Tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir ( 1136 s. K. md. 164/5 ). Vekalet ücretinin taraf yararına hükmedilmesi bu ücretin avukata ait olduğu gerçeğini değiştirmez. Böyle bir durumda, asıl dava ile karşı dava kabul edildiğinden, asıl dava yönünden davacı-karşı davalı kadın yararına, karşı dava yönünden davalı-karşı davacı koca yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücreti takdir edilmesi ve her dava için davacısı olan tarafın sarf ettiği yargılama giderlerinin diğer taraftan tahsiline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde her iki tarafın açtığı dava bakımından yapılan yargılama harç ve giderlerinin tarafların kendi üzerinde bırakılması ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmesi doğru görülmemiştir (Yargıtay 2. HD – Karar: 2013/10762).

Boşanma Davası Sırasında Onaylanmamış Protokolün Hukuki Değeri

Mahkemece taraflarca karşılıklı açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucundu erkeğin ağır kusurlu olduğundan bahisle erkeğin boşanma davasının reddine, kadının boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, kadının maddi ve manevi tazminat talebi ise daha önce anlaşmalı boşanma davasında erkek tarafından protokol gereği çocukların hesabına yatırılan paranın tazminat talebi niteliğinde olduğu, her ne kadar anlaşmalı boşanma davası reddedilmiş ise de yeniden talep edilmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan bahisle reddine karar verildiği görülmüştür. TMK 174/1 ve 2 maddesi uyarınca talep edilen maddi ve manevi tazminat boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle verilir. Tarafların boşanmalarına dair kesinleşmiş bir hüküm bulunmamaktadır. Anlaşmalı boşanma görüşmeleri sırasında, tarafların aralarında düzenlemiş oldukları protokol hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz, bu şekilde onaylanmamış bir protokol taraflar için bağlayıcı değildir. Bu bakımdan onaylanmamış protokolde yer alan tazminata ilişkin beyan ve bu beyandaki edimlerin yerine getirilmiş olması bu haktan feragat veya hakkın kötüye kulllanılması niteliğinde kabul edilemez. Bu hale göre mahkemece belirlenen ve erkek tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşen kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davacı-davalı erkek tamamen kusurlu olup, bu kusurlu davranış kadının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaktadır. Kadın yararına TMK 174/1-2 maddesi koşulları oluşmuştur. O halde davalı-davacı kadın lehine tarafların sosyal, ekonomik durumları kusurun ağırlığı ve hakkaniyet ilkesi (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 52) dikkate alınarak uygun miktarda maddi ve manevi tazminat takdir edilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2018/9664).

Kusursuz veya Daha Fazla Kusurlu Eşin Çekişmeli Boşanma Davası Açması

Davalı-davacı kadın, daha önce Aile Mahkemesi’nin 2012/302 esas sayılı dosyasında 16.04.2012 tarihinde açtığı boşanma davasından 21.01.2013 tarihinde feragat etmiştir. Feragatle, erkekten kaynaklanan ve mahkemece erkeğe kusur olarak yüklenen önceki olayları atfetmiş veya en azından hoşgörü ile karşılamıştır. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemez. Davacı-karşı davalı erkeğin bu davanın açıldığı tarihten sonra başkaca kusurlu davranışı ispatlanamamıştır. Boşanmaya neden olay olaylarda eşine hakeret eden davalı-karşı davacı kadın tamamen kusurludur.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır ( madde 166/2). (Yargıtay 2. HD – Karar: 2017/346).

Çekişmeli Boşanma Halinde Düğün Takıları Kadına Aittir

Davacı vekili dilekçesi ile; Tarafların 04.06.2009 tarihinde evlendiklerini, düğünde müvekkiline ailesi, eş dost ve akrabaları tarafından 12 tane bilezik, 70 adet küçük altın ve 4 tane de yarım altın ziynet eşyası takıldığını, davalının altınları müvekkilinden alarak bozdurduğunu, bedelinin davalıda kaldığını, müvekkilinin ziynetleri davalıdan istediğini, davalıdan bu konuda herhangi bir yanıt alamadığını, müvekkiline ait 12 adet bilezik, 70 tane küçük altın ve 4 tane de yarım altın ziynet eşyasının davacıya iadesini ve teslimini, olmadığı takdirde şimdilik 27.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; düğünde takılan takıların çoğunun müvekkilinin davetlileri tarafından takıldığını, geline takılan takılardan fazlasının damada takıldığını, düğünde takılan küçük altınların eşlerin kendi ortak kararı ile bozdurularak … plakalı aracın tamiri, düğün nedeniyle artan kredi kartı ödemeleri, kullanılan tüketici kredisi ve ev için alınan mobilyaların ödemelerinde kullanıldığını bildirerek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; düğünde davacıya takılan altınlar yönünden davanın kabulüne; davalı damada takılan 4 tane yarım altın, 49 adet çeyrek altın, bir adet bilezik yönünden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmiştir .

Dava; düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen iadesi; bunun mümkün olmaması halinde değerinin nakden tahsili istemine ilişkindir. Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır.

Ne var ki mahkemece; tarafların düğünlerinde damada takılan 1 adet bilezik , 4 adet yarım altın, 47 adet çeyrek altın damada ait olduğu kabul edilerek sadece kadına takılan altınlar yönünden kabul kararı verilmiştir. O halde mahkemece yapılacak iş; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, düğün sırasında geline ve damada takıldığı tespit edilen tüm takılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi olmalıdır (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi – Karar: 2015/17417).

Bu web sitede yer alan tüm bilgi ve açıklamalar İstanbul Barosuna kayıtlı  Avukat Yusuf Mücahit VURAL – Vural Hukuk, Danışmanlık Ve Arabuluculuk Bürosu tarafından yalnızca bilgilendirme amacıyla, Türkiye Barolar Birliği tarafından belirtilen ilgili düzenlemeler, ilgili yasal mevzuat ve Yargıtay İçtihatları göz önüne alınarak hazırlanmıştır.

Bu Makale İstanbul ve Kartal İdare Hukuku Avukatı Yusuf Mücahit VURAL tarafından onaylandı!